Untitled Document

TARİH - BİZ KİMİZ

Sigara Kızılderililerin, puro İspanyolların, kâğıt Çinlilerin, matbaa Almanların buluşu. Karyola Orta Doğu'dan, yorgan ile pijama Hindistan'dan, elbise Orta Asya'dan gelme. Kravat Hırvatların, sabun Gaul'lerin, ayakkabı Mısırlıların eseri. Şemsiye ilk Güney Asya'da, şapka Asya bozkırlarında, bozuk para Lidya'da, yemek tabakları Çin'de kullanıldı. Çatal İtalyanlarda, kaşık eski Roma'da, şeker gene Hindistan'da ortaya çıktı. (deniyor.)

Bu iftihar listesinde biz yok muyuz? Varız elbet. Bir kere atı ehlileştirip yeryüzüne hız fikrini hediye eden Türklerdir. Çelik de bizlerin buluşu. Eğer... Bu iki yenilik, yani hız fikri ile çelik ortaya çıkmasaydı insanlık ne gemi yapabilir, ne uzaya çıkabilirdi. Sakın kendinizi ve kültürünüzü yabana atmayın!

Halı da Türk'ün, Türk kadınlarının insanlığa, sanata ve estetiğe armağanıdır... Tıb dünyasının baş âlimi, "Avicenna" imzalı kitapları hâlâ Batı fakültelerinde okutulan İbni Sîna, yeri doldurulmaz dedelerimizden.

O yüzden... "Biz de kimiz, dünyaya ne ekledik ki?" deyip duran zavallı ve hasta kafalara îtibar etmeyiniz! Kendi içimizdeki menfîlerin hezeyanlarını câhilliklerine veriniz. Ve, dik yürüyünüz. 1999, Osmanlı İmparatorluğu'nun 700'üncü kuruluş yılı. Bu sebeple Osmanlı'nın haşmetini bir daha ve tekrar tekrar hatırlamakta yarar var. Sadece (Urfa) Birecik tersanelerinde yılda 300 gemi yapılıyordu. Bayramı ve tatil günlerini çıkarın, bu her gün bir gemiyi suya indirmek demektir.

İnanılmaz bir gerçeğe buyurun: Akdeniz'de çarpışıp durduğumuz Venedikliler, Cenevizliler, Malta şövalyeleri, o koca kalyonları, devâsa tekneleri kimden alıyordu? Cevap: Bizlerden.

İnsanın kendi medeniyetini küçümsemesi için ya kasıtlı ya da ayıplanacak kadar bilgisiz olması gerek. Bâzı yazar çizer takımı işte bu derekelerde zıplayıp duruyor. Gerçi deryâ içredirler ama deryâyı bilmiyorlar.

Sıkı durun! Çocukları gezdirme vakıfları, çocuklara her hafta meyve yediren vakıflar sadece bizde vardı.

Hizmetçinin kırdığı eşyayı tazmin eden, dağdaki aç kurtları doyuran vakıflar da bizim güzelliklerimiz. Dünyada bir eşi yok. Var diyenler yalandadır. Çiçeği dillendiren seviye de bizdendir. Penceredeki sarı çiçekli saksı, "Bu evde hasta var." demekti. Kırmızı karanfiller, o hânede gelinlik çağda kızlar olduğuna işâretti. O sokaktan usulca, küfürsüz, gürültüsüz geçilirdi. Gözünüz medeniyet görsün!

Ama bu dev buutlu, gökkuşağı sıcaklığında nükteler yazık ki bilinmiyor. Osmanlı'nın o kadar uzağındayız ki, 700'üncü yılda eller ayaklar birbirine dolanıyor. Kutlayamıyoruz bile. Kutlar gibi yapıyoruz.

Gürbüz Azak Türkiye Gazetesi 23.2.1999 



Erkek : Nezih - Kız : Müzeyyen  - Yemek : Tarhana Çorbası, Ciğer Yahni, Zeytinyağlı pırasa



Featured Image 01