MENKIBE - MA'RUF-I KERHÎ
Bu mübarek zat, “Bağdât’ın İmâmı ve Zâhidi” lakabıyla meşhurdur. Fıkıh, hadîs, tefsîr ve kelâm âlimidir... İmâm-ı Ali Rıza’nın hizmetinde bulunmuştur...
İranlı Hristiyan bir anne ve babanın çocuğu iken, Hristiyanlığı öğrenmesi için bir râhibe gönderilir. Biraderi İsâ onu şöyle anlatır:
“Ben ve kardeşim Ma’rûf okula gidiyorduk. Hristiyan idik. Râhip, çocuklara; (Hâşâ) “Allah üçtür: Baba, Oğul, Ruh’ül kudüs” derdi. Kardeşim Ma’rûf; “Allah birdir, Allah birdir.” diye yüksek sesle bağırırdı. Râhip de onu her tarafı yara bere içerisinde bırakacak şekilde döverdi... Bu hâl uzun zaman devam etti. Nihâyet bir gün öyle dövdü ki, her tarafı kan revan içinde kaldı. O da kaçtı ve bir daha geri dönmedi... Bunun üzerine annem onun için her gün gözyaşı dökerdi:
- Eğer oğlum sağ salim geri dönerse, o hangi dinde ise ben de o dine gireceğim, derdi...”
Kendisi de şöyle anlatır:
“Ayaklarım şişmiş, elbiselerim parçalanmış bir hâlde Kûfe şehrine geldim. Bir mescide gittim. Orada nur yüzlü bir zatın etrafında insanlar halka olmuş, anlattıklarını can kulağıyla dinliyorlardı. Şöyle diyordu:
“Kim Allahü teâlâdan yüz çevirirse, Allahü teâlâ da ondan yüz çevirir. Kim kalbiyle Allahü teâlâya kavuşmayı arzu ederse, Allahü teâlâ onu rahmetiyle karşılar. Dertlere ve belâlara sabreden kimseye de rahmetini ihsan eder...”
Bu zat Muhammed ibni Semmâk hazretleriydi. Onun bu sözleri kalbime çok tesir etti. Benim gizli ve açık her şeyimi bilen, Rabbime kavuşmayı istedim. Allahü teâlâ da duâmı kabul buyurdu. Bu sırada âniden sustu. Sonra dedi ki:
“Bağdâtlı genç nerede?” diye sordu. Beni hemen yanına götürdüler. O mübârek, başımı okşadı ve; “Merhabâ ey Rabbini arayan kişi! Merhabâ ey Allahın sevgisine ve muhabbetine kavuşan kişi!”
Bu sözleri işitince, râhibi hatırladım ve ağlamaya başladım. Bunun üzerine dedi ki:
- Sen ağlıyor musun? Yoksa Râhibin sözünü mü hatırladın?
Ben buna çok hayret ettim. “Evet” dedim. Bana buyurdu ki:
- Yeni îman etmiş, tertemiz bir kul olarak Allahü teâlâya duâ et! Senin duân kabul olur,
Duâ ettim. Daha sonra râhibin Müslüman olduğunu öğrendim...”
Ma’rûf-ı Kerhî, uzun seneler sonra, büyük bir âlim olarak memleketine döndü. Annesi onu bağrına bastıktan sonra sordu:
- Hangi din üzeresin?
- İslâm dini üzereyim.
Bunu duyan annesi de Kelime-i şehâdet getirerek îman ile şereflendi. Bütün âile Müslüman oldu...
Ma’rûf-ı Kerhî hazretleri, 815 (H.200)’de Bağdat’ta vefât etti.
Ahmet Demirbaş TÜRKİYE GAZETESİ 19.12.2012
Uluslararası Kamerî Aybaşları ve Hicrî Takvîm Birliği Kongresi 28 - 30 MAYIS 2016 / İSTANBUL - TÜRKİYE