Untitled Document

MANZUM MENKIBE - ALTI AKÇE

Bir gün hazret-i Ali, gelince hanesine,
Şöyle arz eylemişti, Fatıma kendisine;

(Kalmadı hanemizde, yiyecek bir nesnemiz,
Şu “altı akçe” ile, bir şey alıp gelseniz.)

Çıktı evden pazara, gördü iki Müslüman,
Biri sıkıştırırdı, diğerini durmadan;

Altı akçe borcun var, ya hakkımı ver benim,
Ya da yürü hemence, mahkemeye gidelim.)

Zaten altı akçesi, mevcut idi o zaman,
Verip borçlu kimseyi, kurtardı sıkıntıdan.

Oradan döndü eve, buyurdu; (Ey Fâtıma! 
Hiç bir şey alamadan, eli boş döndüm, ama,

Senin vermiş olduğun, altı akçe ile ben,
Kurtardım bir mümini, biraz önce hapisten.)

Dedi; (Ellhamdülillah, ne güzel iş yapmışsın.
Çâresiz bir mümini hapisten kurtarmışsın.)

Çıktı sonra hazret-i Peygamberi görmeye,
Mübârek ayağının, tozuna yüz sürmeye.

Bu sefer gördü yolda, yabancı bir kimseyi,
Tutardı eli ile besili bir deveyi.
O kişi selâm verip, Allahın arslanına,
Dedi ki: (Yüz akçeye, satarım bunu sana.)

“Şimdi param yok” dedi, cevaben o kimseye,
O dedi: (Paran yoksa, veririm veresiye.)

Aldı hazret-i Ali, deveyi o kimseden,
Rastladı başkasına, bir kaç adım gitmeden.

O da suâl etti ki: (Bu deve satılık ise,
Peşin üçyüz akçeyi, vereyim şimdi size.)

Üçyüz akçeyi alıp, deveyi verdi ona,
Geldi Resûlullahın, mübârek huzuruna.

Sordu Allah Resûlü, hemence şu suâli,
(Deveyi kimden alıp, kime sattın yâ Ali?)

Edebinden sustu ve, başını eğdi öne,
Allahın peygamberi, buyurdu ki kendine;

(Yâ Ali, Cebrâil’di, deveyi sana satan,
Sonra da İsrafil’di, deveyi senden alan.

Cennetden getirdiler, deveyi senin için,
Görünmez ihsanıdır, bu sana Rabbimizin.

Yardım ettiğin için, o borçlu Müslümana,
Bire elli hasene, ihsan edildi sana.)

Abdullatif Uyan



Erkek : Cemil - Kız : Cemile  - Yemek : Ezogelin çorbası, Fırında tavuk, Pilav, Turşu

Featured Image 01