Untitled Document

MAKALE - 65 YIL ÖNCEKİ TÜRKİYE

1947 yılının ilk günleri... İkinci Cihan Savaşı (1939-1945) belâsından henüz bir buçuk yıl önce kurtulmuştuk. Savaşa girmemiştik. Fakat bir büyük harbin bütün mahrumiyetlerine katlanmıştık. Nüfus tezkeremiz, ekmek ve patiska karnelerinin verildiğini işaret eden damgalarla dolu idi. Kapkara toparlaktan ibaret, içinde undan gayri her türlü madde bulunan bir ekmek ki, Cenâb-ı Hak bir daha bu millete yedirmesin...

Almanya, İtalya ve Japonya teslim olmuş, savaş bitmişti. Ancak Sovyet Rusya heyûlâsı zuhur etmişti. Soğuk harb başlamıştı. Dünyaya dehşet saçıyordu. Bir sürü Orta Avrupa ve Balkan devletini uydulaştırmış, Türkiye’den toprak talebinde bulunuyordu. Henüz NATO yoktu. Birleşik Amerika, dünya servetinin dörtte birinden fazlasını elinde tutuyordu. Napoli ve Yokohama sokaklarında genç kızlar yalın ayaktı. Paris ve Londra’nın ışıkları kararmıştı.

Türkiye’mizde; kurşun kalem, toplu iğne, raptiye, çivi ve emsali, karaborsada idi. O kadar az özel otomobil vardı ki... İstanbul’da bütün ulaşım tramvay ve dolmuşla yapılıyordu. Taksiye binmek, zenginlerin harcı idi. Otobüs yoktu. Açık oy, gizli tasnif gibi akıl almaz bir ucubeyle yapılan son seçimin şokunu atlatan Türkiye, demokrasiye ilk adımlarını atıyordu. Amerika baskısıyla gelmiş bir demokrasi... Halk uyanıyor, köylü kasabaya çıkmaya başlıyordu. 20 milyona yaklaşan nüfusumuzun dörtte üçü köylerde idi. Köyde; şeker, ayakkabı, radyo meçhuldü. Telefon ve elektrik ancak Ortaköy’le Kadıköy’de mevcuttu...

Dolar 90 kuruştan 280 kuruşa devalüe edilmişti. Kimsenin dolarla işi yoktu, dolar yüzü görmüş vatandaş çok azdı, ona rağmen paramızın değeri kalmadı. Altın 33 liradan 37 ve Reşad 40 liraya fırladı.

Basınımız kıpırdandı. Tirajlar yükseldi. İlk defa Osmanlı dönemindeki tirajlarla basılan, 40.000’e erişen gazetelerimiz vardı. Korkunç sansürlü basın, demokrasinin hür havasına girmeye başladı. Köylümüzün artık Ankara caddelerine inmesi polisçe yasaklanamıyordu. 800.000 nüfuslu bir İstanbul, 200.000 nüfuslu bir Ankara, ikisinin arasında İzmir, mo-dern Türkiye’nin şehirleri olarak parlıyordu. Bütün ülkede 25.000 telefon vardı. 400 milyon kilovat-saat elektrikle şehirlerimizi aydınlattıktan başka, mütevazı sanayimizi de idareye mecburduk. 1950’de başlayacak ekonomik atılım, henüz hayâl edilmiyordu.

Dehşetli bir Amerikan modası, Amerikan filmlerinin baş çektiği, hepi-mizi hayran eden bir hayat tarzı, İstanbul’dan başlayarak kasabalarımıza doğru yayılıyordu...

Yılmaz Öztuna TÜRKİYE GAZETESİ 31.12. 2011



Erkek : Fuat - Kız : Zühdiye  - Yemek : Yayla çorbası, Sulu köfte, Pilav, Meyve

Featured Image 01