TARİH - OSMANLILARDA ZEKÂT VE HAYRAT
“Türklerin riâyet ettikleri ‹slâmın beş şartının dördüncüsü de zekâttır. ‹şte bu şart mûcibince her sene servetlerinin kırkta birini fukaraya vermek mecbûriyetindedirler. Eğer akrabaları içinde fakirler varsa onları diğerle-rine tercih ile mükelleftirler. Fakir yoksa zekâtlarını fakir komşularına ve o da yoksa önlerine gelen fukaraya verirler. Türkler bu şartın ifasında kusur etmezler, çünkü çok hayırseverler. Din ve mezhep tefrik etmeksizin ister Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahudi olsun, bütün muhtaçlara yardım ederler. Onun için Türkler arasında fukaraya pek az tesadüf edilir. Böyle demekle Türkleri dilencilikten meneden yegâne amilin zenginlerinde görülen şefkat ve merhametten ibaret olduğunu söylemek istemiyorum. Benim kanaatime göre, diğer birtakım se-bepler daha vardır. Meselâ; Türklerin çoğu padişahtan aylık alır, az masrafla yaşarlar, az şeyle mükellef yemek yaparlar. Meselâ; bir pilav, biraz et ve suyla muhteşem bir ziyafet çekerler, fakat hayrat ve hasenatları büyüktür. Kimisi daha ha-yattayken servetiyle fukaraya bakar, kimisi ölürken hastane-ler tesisi, yahut köprülerle kervansaraylar veyahut yol boylarında çeşmeler ve bunlara mümasil şeyler inşası için muazzam sermayeler bırakır, hatta birçokları da bu hayrat ve hasena-tı daha sağlıklarında yaparlar. Paralarıyla hayrat yapamayanlar anayolların tamirinde çalışarak, yol boylarındaki su hazinelerini doldurarak, sel sularının civarında durup yolculara tehlike işâreti vererek kollarıyla hayır işlerler. Bütün bunlara mukabil katiyen para almazlar ve hatta eğer teklif edilecek olursa para için değil, fi-sebilillah çalıştıklarını söyleyerek reddederler...”
Fransız seyyah M. de Thevenat 1665
Uluslararası Kamerî Aybaşları ve Hicrî Takvîm Birliği Kongresi 28 - 30 MAYIS 2016 / İSTANBUL - TÜRKİYE