Untitled Document

MANZUM MENKIBE - KABİR AZABI

Büyücek bir beldede, yetmişlik bir ihtiyar,
Mezarcılık yaparak, tek başına bahtiyar.

Bir hayat sürer imiş, hergün ibret alarak,
Günaşırı birinin mezarını kazarak.

işte bu yaşlı zata, büyüklerden birisi,
Dedi ki, “Ey ihtiyar! ömrünün ekserisi,

Burada mezar kazıp mevta gömmekle geçti.
Bu kadar uzun zaman, sana neler öğretti?

Senin için bir tuhaf, veyahut hayret veren,
Bir şeyler gördün mü sen, sana acaip gelen?”

Evet, deyip ihtiyar, başladı anlatmaya:
“Birgün kazmayı vurup, davrandım çalışmaya,

Birkaç saat geçip de, mezar derinleşince,
Bitişik kabir çöktü, biraz daha eşince!

içindeki insanın, çoğu toprak olmuştu,
Yalnız bazı yerleri, sanki yeni konmuştu!

Yüzünü görür görmez, kendisini tanıdım,
Hayattayken yaptığı, işleri hatırladım.

Hatır, gönül bilmeyen, çok kötü bir kimseydi,
Günlerini gıybetle, yalanla geçirirdi,

Kendisini görenler, bir yere saklanırdı,
Veya görmemiş gibi, sokağa saparlardı.

Dikkatlice bakınca, mezarının içinde,
Koskoca bir akrebi, gördüm bir köşesinde!

Gördüğüm manzaradan, birdenbire irkildim,
Elimde olmayarak, bir köşeye çekildim.

Birazdan kıpırdadı, yavaş yavaş yaklaştı,
Zehirli iğnesini, ayağına sapladı!

Ayak birden sallandı, başladı titremeye,
Akrep de sessiz sakin, köşesine gitmeye!

Ayak öyle bir müddet, ızdırapla titredi,
Titremesi geçince, akrep yine belirdi!

Bu manzara böylece, bir müddet sürdü gitti,
Bilmiyorum kaç kere, önümde tekrar etti.

Anladım ki kabirde, ruha ve bedenlere,
Elbette azap vardır. Vay, inkâr edenlere!..”



Erkek : Baha - Kız : Neslişah  Yemek : Sütlü çorba, Zeytinyağlı kereviz, Bulgur pilavı, Sütlaç



Featured Image 01