MAKALE - MİLYONLARCA GÖZ ENVER ÂBİ İLE AĞLADI (2)
(Dünden devam) Babalarını kaybetmiş dört yavru, hasta annelerinin çevresinde civcivler gibi toplanmış, küçücük elektrik sobasıyle ısınmaya çalışıyor. Evi görseniz inanamazsınız. Bu zamanda böyle bir ev İstanbul’da olamaz. Ev sâhibi olan kadın ciddi bir hastalık geçiriyor. Sık sık tedâvi olmak ama dört yavrusuna da bakmak zorunda... Ev demeye bin şâhit isteyen kulübenin de kirasını ödeyemiyor. Yavruları yarı aç hâlde. O kadar da şirinler ki.
Sedâ hediyelerini verdikten ve çekimini yaptıktan sonra TGRT’ye geliyor. İşte bu dakîkadan sonrasını TGRT ekranında hep birlikte izledik. Dr. Enver Ören bu sahneleri görünce, ağzından ilk şu cümle çıktı; “Ben bu evi ve bu yavruları gördükten sonra bu kaloriferli yerde yaşayamam.” Ve öyle bir ağlamaya başladı ki. Enver Ören’in bu tavrını görüp de etkilenmeyen, hattâ ağlamayan insan düşünemiyorum. Bence o insan olamaz. Hadi duygulanıp birbirimize bakarak ağlaştık diyelim. Sonrası... Enver Âbi o sâniye Sedâ’ya döndü, gözü yaşlı, “Bu âileye hemen bir dâire veriyorum. Bizim Marmara Evleri’nin lüks dâiresine geçip otursunlar. Bu dört yavruyu da koleje yazdırın. Hepsinin tüm okul masraflarını ben üstleniyorum.” Sanki milli piyango büyük ikrâmiyesi gibi... Sedâ’nın bu hayırlı emri aldığı zamanki yüzü de ilginç, herkesten daha çok sevindi... Ya işte bizim Enver Âbimiz böyle derken eminim boynuna sarılmamak için kendini zor tuttu.
İşte böyle sevgili okurlarım. İnsanlık henüz ölmemiş. Enver Âbinin bu (doğaçlama) davranışı inanılmaz güzellikteydi. Duygu yüklü ama sonu güzel biten bir film gibiydi. Dr. Enver Ören’in doğallığı milyonları hem ağlattı, hem de inanılmaz mutlu etti. Sanırım insanlığını yitirmiş pek çok zengini düşündürdü, utandırdı. İnşallah harekete de geçirmiştir.
Dileğimiz, bu ülkede çok daha fazla âbilerin olması. Paylaşmayı, vermeyi seven insanların her yerde karşımıza çıkması. Bunun doğal bir olay gibi görülmesi. Düşünsenize 4 yavrunun hayatını kurtarmaktan daha güzel ne olabilir ki? Hangi nimet insana böyle bir zevk verir?
Sedâ hediyelerini verdikten ve çekimini yaptıktan sonra TGRT’ye geliyor. İşte bu dakîkadan sonrasını TGRT ekranında hep birlikte izledik. Dr. Enver Ören bu sahneleri görünce, ağzından ilk şu cümle çıktı; “Ben bu evi ve bu yavruları gördükten sonra bu kaloriferli yerde yaşayamam.” Ve öyle bir ağlamaya başladı ki. Enver Ören’in bu tavrını görüp de etkilenmeyen, hattâ ağlamayan insan düşünemiyorum. Bence o insan olamaz. Hadi duygulanıp birbirimize bakarak ağlaştık diyelim. Sonrası... Enver Âbi o sâniye Sedâ’ya döndü, gözü yaşlı, “Bu âileye hemen bir dâire veriyorum. Bizim Marmara Evleri’nin lüks dâiresine geçip otursunlar. Bu dört yavruyu da koleje yazdırın. Hepsinin tüm okul masraflarını ben üstleniyorum.” Sanki milli piyango büyük ikrâmiyesi gibi... Sedâ’nın bu hayırlı emri aldığı zamanki yüzü de ilginç, herkesten daha çok sevindi... Ya işte bizim Enver Âbimiz böyle derken eminim boynuna sarılmamak için kendini zor tuttu.
İşte böyle sevgili okurlarım. İnsanlık henüz ölmemiş. Enver Âbinin bu (doğaçlama) davranışı inanılmaz güzellikteydi. Duygu yüklü ama sonu güzel biten bir film gibiydi. Dr. Enver Ören’in doğallığı milyonları hem ağlattı, hem de inanılmaz mutlu etti. Sanırım insanlığını yitirmiş pek çok zengini düşündürdü, utandırdı. İnşallah harekete de geçirmiştir.
Dileğimiz, bu ülkede çok daha fazla âbilerin olması. Paylaşmayı, vermeyi seven insanların her yerde karşımıza çıkması. Bunun doğal bir olay gibi görülmesi. Düşünsenize 4 yavrunun hayatını kurtarmaktan daha güzel ne olabilir ki? Hangi nimet insana böyle bir zevk verir?
Aykut Işıklar - Akşam Gazetesi-24.11.1998
Erkek : Selim - Kız : Hacer - Yemek : Pirinç çorbası, Türlü, Pilav, Tulumba Tatlısı
Uluslararası Kamerî Aybaşları ve Hicrî Takvîm Birliği Kongresi 28 - 30 MAYIS 2016 / İSTANBUL - TÜRKİYE