HATIRA - ARNAVUT KÂMİL’İN SONU
Adı Sâlih idi. Taşı toprağı altın dediği İstanbul’a geldiğinde, durumun hiç de öyle olmadığını tez anladı. Bırakın altını, yer demir gök bakırdı sanki. Sâlih günlerce iş aradı. Ama birgün aklına esti ve köhne bir mekânda meyhâneciliğe başladı. Hem müptelâsı olduğu içkisini yudumlayacak hem de, içkiden para kazanacaktı. Çok geçmeden meyhânesine müşteriler gelmeye başladı. En hoşlandığı müşterisi de Arnavut Kâmil dedikleri zattı. Bu kimse, hemen hiç ayık gezmeyen, elinde avucunda ne varsa hepsini içkiye yatıran alkolik bir adamdı. Sorarlardı, çakırkeyifken:
- Bre Arnavut Kâmil! Nereden alıştın sen bu merete?
- Benim sülâlemde içki içen var mı bilmiyorum ama, babam da içkici bir adamdı. Çocuk yaştan içiyorum bu mereti.
Ardından meyhâneci Sâlih’in getirdiği fıçı şaraptan kupa kupa devirirdi şişman göbeğine doğru. Sâlih, bu müşterisine pek ikrâm ederdi. Hattâ denilebilir ki, meyhâneye gelen on müşteriden daha çok para bırakıyordu. Bir akşam meyhânede Arnavut Kâmil’i göremeyen Sâlih meraklanmıştı. Homurdandı kendi kendine:
- Nerde kaldı bu ayyaş herif?
Ama gelmesi lâzımdı ve gelecekti. Beklediler gece geç vakitlere doğru. Arnavut Kâmil gelmedi, geleceği de yoktu. Hattâ kadeh tokuşturduğu arkadaşları lâfını ettiler:
- Yahu bizim ihtiyar nerde zıbardı yine? Gelmedi!
- Alkol komasına girmiştir teres.
- Ona alkol birşey etmez aslanım. Bırak martavalı. Başına bir hâl gelmiştir.
- Ölmüş mü demek istiyorsun? Sonra yarı alaycı ve meyhâneci Sâlih’i kızdıracak şekilde şakalaşmalar yükseldi loş tavanlara doğru:
- İçkiyi bırakmıştır içkiyi, hah hah ha!
(Devâmı yarın)
Erkek : Muhsin - Kız : Neslihan - Yemek : İşkembe Çorbası, Ispanaklı Kavurma, Yoğurt
Uluslararası Kamerî Aybaşları ve Hicrî Takvîm Birliği Kongresi 28 - 30 MAYIS 2016 / İSTANBUL - TÜRKİYE