HATIRA - KEKLİK AVI (1)
Benim evcilleştirilmiş bir erkek kekliğim vardı. Çok cesur bir keklikti. Bazan tavukların arasına bırakırdım. Horozları döverdi. İyi de av yapardı.
Bir güz günü kekliğimi aldım. Akdağ Boğazı’na vardım. Havada hafiften poyraz sıcağı vardı. Güneş pırıl pırıl. Tam “kurak avı” günü. Kekliği ardıcın dalına koydum. Ben de atladım evsinin (gümenin) içine. Koçum benim. Hemen başladı ötmeye. “Taktaburak, taktaburak, taburak, taburak, tak...” O da ne? Daha benim kekliğin ötüşü bitmeden Akdağ yücesinden bir keklik başladı ötmeye. Onun sesi duyulur duyulmaz, benim kekliğin sesi “tık” diye kesildi. O, dağın yücesinden aşağı kükredi, zavırladı, haykırdı ama benimkinden ses çıkmayınca, o da sustu. 10 dakîka bekledim. Benimki bir daha öttü. Öteki, dağdan aşağı vıykırarak, uçup geldi. Bir kayanın başına koydu. Konar konmaz başladı kükremeye. Öyle bir kükreyiş ki, inanın, ben avcı oldum olalı böyle keklik görmedim. Sanki, Abaz Yaylası’nda yaylamış tosun gibi böğürüyordu. Benimkinden “çıt” çıkmıyordu. Öbürü kayadan indi. Ardıcın etrafında kükreyerek, başladı dolanmaya. Hem dolanıyor, hem de kanadını yerden sürüyerek vıykırıyordu.
Tüfeği yüzüme aldım. Göz, gez arpacık deyip, hedefi buldum. Keklik namlunun ucunda dolanıp duruyordu. Hırsından gözü hiç bir şey görmüyordu. Öfkeyle, hırsla benimkini zavırlayıp duruyordu. “Benimle ağız tadıyle dövüşmeyecektin. Böyle korkup, saklanacaktın da neden çağırdın beni buraya? Çık ortaya da erkekçe dövüşelim!” der gibiydi. Herifçioğlu dövüşecek erkek arıyordu. Elim tetikte seyrediyordum yiğidi.
(Devâmı yarın)
Erkek : Cahit - Kız : Rabia - Yemek : Mercimek Çorbası, Fırında patates, Salata, Aşure
Uluslararası Kamerî Aybaşları ve Hicrî Takvîm Birliği Kongresi 28 - 30 MAYIS 2016 / İSTANBUL - TÜRKİYE