MENKIBE - HABEŞ İMPARATORU (1)
Nübüvvetin beşinci yılı... Müşriklerin işkenceleri ta-hammül sınırlarını zorlamakta... Peygamber efendimiz nurlu eshabına kıyamaz müteessir olurlar. Buyururlar ki:
- Şimdi yeryüzüne dağılın! Allahü teâlâ sizi sonradan yine bir araya toplar.
Sahabe-i kirâm bu durumda sorarlar:
- Nereye gidelim yâ Resûlallah?
Habeş ülkesini işaret ederler: “Çünkü orada adil bir kral var!” buyururlar.
Bazı müminler yola çıkar. Mekke, Kızıldeniz’e uzak değildir, Müminler bir gemiye rastlar. Beklemeden Afrika’ya geçer, selâmete ulaşırlar. Sahabe-i kiram efendilerimiz Habeşistan’a çabuk intibak eder, halka karışır, alıp satar, ticaret yaparlar.
Müslümanların oraya gitmesine kızan Kureyşliler, Amr bin El-Âs ile Abdullah bin Ebî Rabîa gibi iki ismi Necâşî Eshame’ye yollar.
Habeşistan’a gelen Müslümanların isyankâr gençler olduğunu söyler, iadelerini isterler.
- Efendim bunlar dinlerini terk edip, yeni bir dine tabi oldular, ikilik çıkardılar, huzurumuzu bozdular...
Necâşî Müslümanları çağırtır. O günlerde hükümdarın huzuruna alınanlar secde yapar. Ancak müminler eğilmez dik dururlar.
- Gençler, bunlar iadenizi istiyor, siz ne dersiniz?
Hazret-i Ali’nin abisi Ca’fer bin Ebî Tâlib (radıyallahu anh) öne çıkar der ki.
- Efendim onlara sorar mısınız? Acaba biz köleleri miyiz? Yoksa borcumuz mu var? Yahut cinayet işledik de kısas mı istiyorlar?
Necaşi elçilere sorunca onlar şöyle cevap verir:
- Hayır onlar ne köle, ne borçlu, ne de katildirler.
Necaşi muhacirlere der ki:
- Şu yeni din nasıl bir şey? Anlatır mısınız bana?
(Devamı yarın)